Pages

Ads 468x60px

Featured Posts

15 Şubat 2009

Var mıyız yok muyuz

Şu ülkede herhangi birşeyin iyiye gittiğini görmek nasip olmayacak herhalde. Eskiden tv'de yarışma denince akla gelen şey bilgi yarışmalarıydı. Şimdi bırakın bilgiyi kültürü, içi tamamen boş, saçma sapan yarışmalarla dolu ekran.

Bunları izleyeceğime oturur The Jerry Springer Show izlerim daha iyi be.

Jerry! Jerry! Jerry!

13 Şubat 2009

Wikipedia

Wikipedia'nın bir insanlık hazinesi olduğuna inancım sonsuz. Arada girip amaçsızca dolanmak ve ilginç başlıkları okumak bile insana çok şey katıyor. Hele spesifik bir bilgiye ihtiyacınız varsa, zaten başka sitelere bakmak anlamsız hale geldi.

Ancaaak, bu söylediklerim İngilizce wikipedia için geçerli. Türkçe wikipedia ise acınacak halde. Orada bir bilgiye ulaşmaya çalışanlara üzülüyorum. Çoğu başlık cahil olduğu ilk iki satırda anlaşılan insanlar tarafından karalanmış. Bunlara üzülmekle birlikte, fırsatım oldukça birkaç satır katkı yapmaya çalışıyordum oraya.

Fakat, dün bu fikrimden vazgeçtim. Dün Darwin'in 200. doğum yılıydı ve Türkçe Wikipedia'nın ana sayfasında aşağılayıcı bir Darwin karikatürü vardı.

Van minüt! Daha Türkçe Wikipedia'ya bir noktalama işareti bile koymam bundan sonra.

Blog

İlk blog yazımı yazalı kim bilir kaç sene geçti. "Aç da bak!" demeyin, şimdi merak edip eski blog siteme baktım da, sadece 22 Mayıs ibaresi var, senesi belli değil. (Ya da ben göremedim)

Eskiden blog yazmayı şimdikinden daha çok seviyordum. Bazı arkadaşlar düzenli takip ederler, yorum yaparlar ve görüştüğümüz zaman da yazdıklarım sohbet konusu olurdu. Şimdi kim okuyor burayı, en ufak bir fikrim yok. Eskisi kadar yazma motivasyonumun kalmamasının sebeplerinden birisi sanırım bu.

Ama asıl sebep, eskisi kadar kendimi açmak istememem herhalde. Bir zamanlar herşeyi yazar, hislerimi falan blog'a dökerdim. Şimdi yaşadıklarımın çoğunun içimde kalmasını istiyorum, haliyle o tür yazılar da pek kalmadı artık.

Bir de işyerinde buraya kota kullanıp girmem lazım, birşey yazmak isteyince gelince direk girip yazamıyorum. Aradan zaman geçince de ya hevesim geçmiş oluyor ya da unutuyorum.

İşte bu nedenlerden ötürü artık çok daha az yazıyorum sayın seyirciler.

25 Aralık 2008

Flight of the Living Dead

İflah olmaz bir zombi filmleri hayranı olarak bu filmin afişini ilk gördüğümde "yine ucuz bir film herhalde" dedim. Yine de zombi filmi olsun, çamurdan olsun diyerek oturup başına izledim. Şimdi ilk yorumumdan dolayı çok pişmanım. Film ekibindeki büyüklerimin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, hepsini muhabbetle kucaklarım.

Zombil filmi seviyorsanız kesinlikle kaçırmamanız gereken bir yapımmış meğerse. Şu aralar yaşayan ölülerle ilgili filmler tekrar moda oldu, ben de elbette bunun keyfini çıkarıyorum. Ama bolca vizyona giren filmlerin hepsi kalitede olmuyor haliyle. Flight of the Living Dead kadar keyif veren bir filmi ise uzun zamandır izlememiştim.

Birşey anlatmıyorum filmle ilgili, direk oturup başına izleyin. Aralara serpiştirilmiş esprilere de özellikle dikkat etmenizi tavsiye ederim.

12 Aralık 2008

Youtube'a nasıl girilir?

Başbakan youtube için "Ben giriyorum, siz de girin" dedikten sonra elbette sözünü dinlememek olmaz. Koskoca Başbakan sonuçta! Şu aşağıdaki basit işlemi yaparsanız siz de söz dinleyip youtube'a girenler kervanına katılabilirsiniz.

Önce şu folder'a gidin:
C:\WINDOWS\system32\drivers\etc
Orada "hosts" adında bir dosya göreceksiniz. Open diyip notepad ile açın. Son satırın altına şu satırı ekleyin:
208.117.236.69 youtube.com www.youtube.com
Save edin ve kapatın. Hepsi bu kadar. Sonra da keyfinize bakın, arada sırada sansürcü zihniyete saydırmayı unutmayın ama.

Ha aklıma gelmişken, internet'te bazı dosyalar dolanıyor "bunu indirin, çalıştırın, heryere girersiniz" şeklinde iddiaları var. Aman diyim uzak durun onlardan. Ne idüğü belirsiz exe'leri bilgisayarınızda çalıştırırsanız daha sonra başınız çok ağrıyabilir.

21 Kasım 2008

2008 Grand Slam of Darts

Ne turnuva oluyor ama! Hadi başından beri canlı izlediğim ilk turnuva olduğu için çok heyecanlıyım diyelim ama habire dart tarihine geçecek olaylar görüyoruz. Hem de canlı canlı!

Anastasia Dobromyslova'nın Wayne Mardle'ı elinden kaçırması mesela tarihi bir olaydı. O son leg'i alsaydı tarihe geçiyordu, ilk defa bir bayan böyle büyük bir turnuvada bir erkeği yenmiş olacaktı. Tabi o durumda Mardle da feci madara olurdu, ayrı konu. Herkes dalga geçerdi kesin.

Son zamanlarda formunun zirvesinde olan geçen senenin Grand Slam şampiyonu ve 13 kez dünya şampiyonu Phil Taylor da grup maçında Andy Jenkins'e yenildi. Spiker'lerin yorumu çok güzeldi ama "Hmmm, demek Phil Taylor da yenilebiliyormuş, onu gördük" dediler.

Sonra, ilk defa 9 dart shoot-out izledik. Grup B'de Andy Hamilton ve Alan Tabern'ın puan ve averajları aynı olunca (aralarında yaptıkları maça bakılmadan), maç yapmadan 9 ok attılar sadece. Toplamda en yüksek sayıyı atan Hamilton son 16'ya kaldı.

Turnuvanın bence en heyecanlı anı, dün gece canlı izlediğim James Wade'in 9 dart yaptığı leg'di. Öyle bir heyecanlanıp bağırdım ki, kesin komşuları rahatsız ettim gecenin bir vakti. (James Wade benden daha çok bağırdı ama, ilk defa canlı yayında 9 dart yaptığı için herhalde diye tahmin ediyorum.) Sonra hemen telefona sarılıp arkadaşları aradım, 9 dart geyiği yaptık biraz da anca rahatladım. Sonra Gary Anderson o maçı aldı, böylece James Wade 9 dart yapıp maçı kaybedince bir kez daha tarihe geçti.

Bu turnuvanın 2 kötü tarafı var ama. İlki turnuva yüzünden bu hafta feci uykusuz kaldım. Haftasonu gelse de bir uyusam diye nasıl bekliyorum anlatamam. İkincisi, Premier League Darts'ı Sky Sports veriyor, bu turnuyavı ise ITV4. Sky Sports'da eski dünya şampiyonlarından Keith Deller rejide. Bu abi sayıyı çok iyi bildiğinden ve oyuncuları da gayet iyi tanıdığından kameralar hiçbir oku kaçırmıyor nerdeyse. Haliyle kaliteli görüntülere alışmışız orada. ITV4'de ise bu işi kim yapıyor bilmiyorum ama kesinlikle beceremiyor. "Lan adam nereye attı, kaç geldi, aha ok nerde kamera nereyi gösteriyo! Attı mı double'ı?!?" diye biraz sinir stres oluyoruz maalesef.

Ama olsun, canlı turnuva izliyoruz ya buna da şükür.
Bu akşam çeyrek finaller, yarın yarı finaller ve Pazar da final maçı var.

Game on!

29 Ekim 2008

Fallout 3

Fallout 3 bugün çıktı. Heyecandan elim ayağım titriyor.
Yıllardır bu anı bekliyordum.
Allahım aklıma mukayyet ol, sevinçten deliricem!
Canım halay çekmek istiyor.
Heleloooooyyyy!

Ara Bölge

İnsan bir blog sitesine aşık olur mu? Valla ben oldum! Kardeşim bulmuş bu siteyi, bana gönderdi, 2 gündür eski yazıları okuyup duruyorum. Bu kadar kafama yatkın, zevklerime hitap eden başka bir site görmedim. Eğer bu blogu yazan kişi hatunsa, hemen evlenmek istiyorum!

www.arabolge.org

Girin, okuyun, okutun.
Yaşasın zombiler ve post-apokaliptik dünya!

10 Ekim 2008

Haber havadis

Oradan buradan okuduğum ilginç haberleri paylaştığım siteyi gurur, huzur, utanç, mide kazıntısı, ense ürpermesi ve daha bilumum garip duygular eşliğinde duyuruyorum.

22 Eylül 2008

Peter Molyneux

Bu adamdan nefret ediyorum. Bir şekilde sinir oluyorum işte, tipine, konuşmasına, tavırlarına falan. Nihayet elime nefretimi körükleyecek somut birşey geçti, hemen yazayım dedim.

Şimdi bu kıl herif Fable 2 projesinin başında ya hani, Fable 2 çıkmadan önce XBLA'e bir oyun çıkardılar "Fable 2 Pub Games" diye. Amaç; Fable hastası oyuncular bu arcade oyununu oynasın, biz para kazanalım güzelce. İnsanlar da o oyunda kazandıkları sanal paracıkları Fable 2'de harcasınlar. Al gülüm, ver gülüm yani. İyi, amenna.

Ama gel gör ki, bu oyunda bir exploit bulundu, hile yapıp paracıkları kolayca kazanmanın bir yolu. Bu ortaya çıkınca bu kıl Peter çıkıp o iğrenç gülümsemesi ile "Canım biz onu bilerek yaptık, ahahha. Hile yapanları Fable 2'de bir süpriz bekliyor" dedi. "Hmmm" dedim temkinli ve netekim haklı çıktım. Dün exploit'i ortadan kaldıran bir patch çıkmış. Ulan hani bilerek yapmıştınız, madem öyle şimdi neden patch çıkarıcaz diye kastınız?! Ha? Haaaa!??

Yalancı Peter.
Pis herif!

16 Eylül 2008

Manifesto

Alanya Manifestosu
22 Ağustos 2008
Yazanlar: Cem Bey & Muzo Bey
Teşekkür: Erdem Bey

Hatun kişi mutlaka;
1) Eli yüzü düzgün olacak.
2) Eğitimli olacak.
3) Zeki olacak.
4) Ruhi dengesi yerinde olacak.
5) Sosyo ekonomik açıdan eşit olacak.
6) Her ortamda nasıl oturup kalkacağını bilecek ve uyum sağlayacak.
7) Dişilik ve annelik duygularını bünyesinde barındıracak.

Tercihen
1) Ecnebi diyarlarında bulunmuş olacak.
2) Çok iyi seviyede İngilizce bilecek.
3) Gerektiğinde kendi ayakları üzerinde durabilecek.

İşbu manifesto, ten uyumu yoksa geçersizdir.

Not: Arkadaş seçerken dikkat edilmesi gereken dürüstlük, samimiyet, yalancılık, içten pazarlılık, karaktersizlik vb. gibi durumlar manifestoya dahil edilmeye gerek görülmemiştir.

24 Temmuz 2008

Motosiklet 101

Aslında uzun zamandır motosiklet üzerine yazmak istiyordum. Ancak o kadar geniş bir konu ki, hangi ucundan tutup başlayacağıma bir türlü karar verememiştim. Sonunda ilk olarak beni en çok rahatsız eden konuyu yazmaya karar verdim.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun Mayıs 2008 verilerine göre, ülkemizde motosiklet/araba oranı en düşük şehir ne yazık ki Ankara. Şehrimde 838 450 arabaya karşın 29 734 adet motosiklet var (oran %3.5). Hal böyle olunca, ülkemizde zaten neredeyse yok denebilecek motosiklet kültürü, Ankara’da çok çok az. Hele araba kullanıcıları bu konuda üzülerek söylüyorum ki çok bilgisiz. Buna maalesef benim çevremdeki insanlar ve arkadaşlarım da dahil.

Rahatsız olduğum konu da bu kültür ile ilgili. İnsanlar pizzacıları, kuryeleri kasksız, korumasız görünce bunu normal karşılıyor. Haliyle eğer altınızda min. 1000 cc bir motosiklet yoksa neden full koruma giyindiğinizi anlamayıp, üzerine bunu komik bulup gülüyorlar.

Öncelikle kasksız motosiklet kullanan birinin koruyacak bir beyni olmadığında hemfikiriz sanıyorum. Bunun dışındaki korumalar için lütfen yukarıdaki fotoğrafa tıklayıp büyük halini bir inceleyiniz.

Benim motosikletim 150 cc bir scooter. Bu aletin üzerinde yukarıdaki gibi giyinmiş birisi bazı insanlara komik gelebilir. İnsanlar motosikletimin bu kadar korunmaya ihtiyaç duyulacak bir alet olmadığını düşünüyorlar ki hatalı oldukları nokta tam olarak bu. Bunu bana söyleyen bir arkadaşıma şunu dedim:

“Altımdakinin bir scooter olduğunu sen biliyorsun, ben de biliyorum. Peki asfalt bunu biliyor mu? Ben düştüğüm zaman ‘Muzo bu aletten düştü, ben biraz yumuşak olayım’ diyecek mi?”

125-150 cc’lik bir motosiklet, 100 km hızı rahatça görür. Çoğu yolda da trafiğin hızına ayak uydurmazsanız hem kendiniz hem de çevreniz için tehlike yaratırsınız. Bunu 16 yıllık trafik tecrübeme dayanarak söylüyorum. Haliyle motosikletiniz ne olursa olsun, trafiğe uygun hızda kullanmak zorundasınız. Yavaş gitseniz de farketmez, istatistikler ölümcül motosiklet kazalarının çoğunluğunun 50 km. hızın altında olduğunu söylüyor.

Sonuç olarak, bu yaz sıcaklarında keyfimden, kan ter içinde kalmak için giymiyorum o kadar kıyafeti. Ayrıca kimseye hava atma gibi bir derdim de yok, zira motosikletim hava atılacak bir motosiklet değil. Motosikletten indiğimde insanların bana uzaydan gelmişim gibi bakmasından ve dikkat çekmekten de hoşlanmıyorum.

Bir kaza yaparsam, kendimdeki hasarı minimuma indirmek için bu kadar giyiniyorum.

21 Temmuz 2008

Karpuz

Bu sene doğru düzgün karpuz yiyen var mı? Benim aldıklarım hep rezil çıktı. Sonradan öğrendim ki uyanık çiftçimiz, daha çabuk ürün elde etmek için bu sene kabaklara karpuz aşılamış. Bu yüzden tadı tuzu yokmuş karpuzun.

Tamam, olabilir, yapmışlar bir dangalaklık. Ama işin komik tarafı sonrasında olanlar. Herkes durumun farkına varıp, karpuzlar tezgahlarda çürümeye başlayınca medya devreye girdi. Birkaç haftadır "Karpuzda Viagra etkisi!" başlıklı haberleri okurken gülsem mi, ağlasam mı bilemedim.

Ama (sözde) etken madde kabuktaymış! Karpuzun kabuğunu da hangi hayvan severdi, onu hatırlamayadım şimdi...

The World's Fastest Indian

Burt Munro'nun hayatını anlatan enfes bir film. Hele ki motosiklet kullanıcısı iseniz kaçırmayın. Motosiklet felsefesi ile ilgili çok şey var filmde.

Filmde en çok hoşuma giden diyalog şu oldu:

Burt: Sana şunu söyleyeyim evlat. Eğer hayallerini takip etmezsen, sebzeden bir farkın kalmaz.
Tommy: Nasıl bir sebze?
Burt: Mesela... Lahana.

Sizin var mı peşinde koştuğunuz hayalleriniz? Eğer yoksa, hangi sebzesiniz?

Herostratus

21 Temmuz M.Ö. 356'da tarihe geçmek için Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı'nı yakan Efes'li genç adam.

Gerizekalı.

17 Temmuz 2008

Bu akşam ne yapsak?

Öncelikle Google'de "Hidden object games" yazılır. n tane oyun bulunur ve indirilir. Sonra arkadaşlarla toplanılır ve laptop tv'ye bağlanır. Televizyonun kocaman bir lcd ya da plazma olması veya daha iyisi bir projeksiyon cihazı oyunun selameti ve kalabalık grubun rahatı açısından önemlidir. Olmadı küçük bir grupla herhangi bir bilgisayarda da oynanabilir.

En yetenekli oyuncu mouse'a geçer. Bu nedense her zaman bir kadındır, erkekler bu konuda o kadar becerikli değildir. Diğerleri tercihen ellerine birer laser pointer alır ya da barnak (parmak da denir) yardımı ile bulduklarını mouse komutasını elinde bulunduran kişiye gösterir. Sonra karma karışık ekranda listedeki alet edevat aranır. "lan makas nerde?", "abi zaman geçiyo yaaa", "wrench ne demekti abi?", "hint alalım hint", "aha da kelebek orda, aha işte işte!", "yuh nasıl gördün!", "yürü be, bitti bu level!" nidaları eşliğinde saatlerce oyun oynanır. Gözler kan çanağına döner, zor cisimleri bulan arkadaşlar diğerlerinin saygısını ve takdirini kazanır. Çok pis yerleştirişmiş cisimlere grupta bayan yoksa aleni, varsa da içinden küfrederek stres atılır. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz, bi bakmışsınız gecenin bi vakti olmuş. Herkes beraber eğlenmenin verdiği mutlulukla evlere dağılır.

Eğlencelidir yani, bi deneyin.

07 Temmuz 2008

Kozmik bakış açısı

İnsanlar "ah şu derdim var, aman buna kafam bozuk" falan derler ya sürekli. Ulan galaksiler çarpışıyor be! Neler oluyor orada biliyor musun?! Seninki de dert mi? Sen zannediyor musun senin evrende en ufak bir değerin var! Hiçiz olm biz! Bırak allasen, derdi varmış.

Ne zaman kafan bozulursa, o gece kafanı kaldırıp gökyüzüne bak ve ne kadar değersiz olduğunu farket. O zaman o kafayı taktığın derdin tasanın hiçbir önemi olmadığını göreceksin.

30 Haziran 2008

Tunguska

Bugün Tunguska Olayı'nın 100. yıldönümü.

25 Haziran 2008

Adidas

Fidel'cim,
Nasılsın, iyi misin? Ne zamandır ortada görünmüyorsun diye meraklanıyordu insanlar, ama seni iyi gördük maşallah. Yaşlılık normal, insan yıpranıyor tabi yıllar geçtikçe. Sen bol yoğurt ye, iyi gelir bünyeye.

Yalnız Fidel'im, o Adidas ne üzerindeki? Oldu mu şimdi? Yakıştı mı sana? Hmm?

Olmadı be Fidel'im, olmadı...
 

Sample text

Sample Text

Sample Text

Kendi halinde, sıradan, hayatın koşturmacası içinde yuvarlanıp giden, çocuk ruhlu ve hiç büyümek istemeyen bir adam burada içini döküyor...