Pages

Ads 468x60px

13 Kasım 2006

Diziler


TV dizileri benim için kadınlar gibidir. Maalesef her ikisinde de beni sonsuza dek mutlu edecek bir tane çıkmadı. O yüzden başta ne kadar heyecanlanırsam heyecanlanayım, bir süre sonra dizilerden soğuyup izlemeyi bırakıyorum. Bu başlangıçlara tek istisna Nip-Tuck oldu herhalde. O diziye başta "oha bu ne olm! ahlaksızlık diz boyu, yuh! toplum nereye gidiyo, cık cık cık..." falan derken sonradan sevmeye ve izlemeye başladım. Şimdi isterseniz dizilerin benim açımdan son durumlarına hep beraber bir göz atalım: (istemezseniz de atıcam gerçi)

Lost: 3. sezonda senaryonun (bence) artık içinden çıkılmayacak şekilde rezil olmasından dolayı, artık izlemiyorum. Bundan sonra da toparlayabileceklerini pek sanmıyorum artık. Umarım beni utandırırlar ama zor. İzleyenlere sabır diliyorum. Ayrıca senaristleri kalın bi odunla kovalamak bu dizi ile ilgili en büyük hayalim.

Battlestar Galactica: İzlemeye devam ediyorum ancak üzülmeye başladım. Önceleri büyük bir heves ve heyecan duyarken, dizinin aşk-meşk ve ilahiyat konularına fazlaca dalması ile ben de yavaş yavaş her bölümün sonunda "pfffffffff, aman bee, bu ne beee!" demeye başladım. Muzo rating'leri açısından geleceği belirsiz bir dizi. Saylon hatun pek bi güzel.

Smallville: Gayet boş, lüzumsuz bir gençlik dizisi. Başladığında elbette bi heves baktık, "lam koca Superman olm, gençliğinde ne canlar yakmıştır, hey ki heyyy" falan derken bir de karşımızda ne görelim? Boş boş bakan, andaval, ezik bir genç Superman. Hayır komşu kızı da fıstık gibi ama bu herif hala mal gibi dolanıyo ortalarda. Gücüm yetse döverim de yetmez işte.

X-Files: Sadece geçen sezonu pek bi güzeldi. Onun dışındaki sezonlar (hele şu ara cnbce'de oynayan) beni bayıyo. Dün akşam yine "aha başlıyo, hop!" diye kendimi kanepeye atıp kucağıma çekirdek tabağını koymuştum ki 10 dk. sonra kendimi psp oynarken, 20. dk.'da ise dart atarken buldum. Mulder Scully'i götürdü mü, bu dizideki en büyük gizem o benim için...

Carnivale: Ya bu diziye pek bi sevgi ve şefkat besledim ama bi türlü oturup doğru düzgün izlemek kısmet olmadı. Belki ilerde artık. Gerçi yayından kalktı ve devamı da çekilmedi ama olsun. Deniycem bi gün.

4400: Reklamları ilk başladığında hop oturup hop kalktığım ama sonraları (ilk bölümlerini kaçırdığımdan da olabilir) bir türlü kendimi veremediğim dizi. Eskiden TRT1'de Pazar Konseri başlayınca televizyonu nasıl kapatıyorduysam (aman cümle kuramadım, olancakmıştı gibi oldu) bu dizi başladığında da kapatıyorum. (Aman siz Pazar Konseri izler miydiniiiz? Pardon, ben o kadar kültürlü olamadım hiçbir zaman.)

Ghost Whisperer: O kadar reklama karşı bu kadar patlak bir dizi çıkması beni şaşırttı mı? Dürüst olayım, birazcık. cnbce'ye söylendiğim nadir zamanları bu diziye borçluyuz. Evde bağıra bağıra "cbnceee, götümü yeee" (cover) diye şarkı söylemişliğim bile vardır bu dizinin ilk bölümünü izledikten sonra.

24: Ya lütfen. Bakın lütfen diyorum, bana 24 falan demeyin. İlk sezonun 23 bölümünü güzel güzel izleyip 24. bölümdeki saçmalıkları gören ve bu sayede o diziden nefret etmiş bir insanım. Hayır sevdiğim birkaç insan hala izliyor, anlayamıyorum kendilerini, üzülüyorum onlar için hatta. Ama yapabileceğim birşey yok maalesef...

Surface: 15 bölüm yayınlandıktan sonra biten, önümüzdeki günlerde izleyeceğim ve merak ettiğim bir dizi. Başının ve sonunun belli olması güzel tabe.

Threshold: Arkadaşlarla izlemeye başladık bi heves. Birkaç bölüm sonra "abi bıraksak mı" falan dedik, sonra "hadi başladık madem, bitirelim hepsini" diyip izledik. Yani bu kadar kötü bir başka dizi çekilebilir mi, inanın çok merak ediyorum. Çekilirse gidip öpüp tebrik edicem senaristleri. Hayır ilk bölüm falan iyiydi, sonradan çok feci patladı dizi. Neyse, bitti de kurtulduk. Ama son bölümleri izlemek hepimiz için tam bir işkenceydi.

Six Feet Under: Gayet kaliteli bulduğum ama bir türlü düzenli izleyemediğim dizi. Müziklerini pek bi severdim. Sıradışı bir aileydi bu cenazeciler, belki ilerde artık.

Nip-Tuck: Gerçekten çok ilginç bir dizi. Bazen ahlak anlayışımı ayaklar altına alsa da, ameliyat sahneleri midemi kaldırsa da, olaylar ve gelişmeler karşısında ağzım açık kalsa da yine de izlemeye devam ediyorum. Peki, itiraf ediyorum, seviyorum bu diziyi. Umarım bu sevgi devam eder. Garip işte... Seviyorum ulan!

Heroes: Son zamanlardaki favorim. Henüz 7 bölüm yayınlandı, gayet taze bir dizi yani. Şimdilik iyi gidiyo. Japon herifin hastasıyım. İzlerseniz, Eden diye bi kız var ki (Hintli'nin komşusu) aman aman, ona ayrı bi hastayım. Canım benim. Umarım ilerde konuyu batırıp rezil etmezler, hadi bakalım diyor ve herkese tavsiye ediyoruz. (Kıza yan bakmayın olm!)

Uf amma yazmışım, yeter bu kadar...

09 Kasım 2006

Tefal ve hepsiburada.com

Birkaç hafta önce bir sabah eski ütüm aniden çalışmamaya karar verdi. Zaten tabanı falan da artık pek iyi durumda olmadığından tamir ettirmektense yeni bir ütü almaya karar verdim. Ne alacağıma karar vermek için net'te biraz araştırma yaptım. Tefal almaya karar verdikten sonra bu markanın ürünlerinin hepsiburada.com'da bayilerden yaklaşık 20 YTL kadar daha ucuza satıldığını farkettim. Modele karar vermek için kullanıcı yorumlarını okudum, bir Tefal bayiisi ve Tefal müşteri hizmetleri ile telefonda görüşüp sorular sordum. Sonra modele de karar verip siparişi verdim.

1 haftadan biraz daha uzun süren beklemeden sonra ütü geldi. Kutuyu açtığımda kullanma kılavuzunun yanında bir de sigorta belgesi olduğunu gördüm. Garantinin yanında bir de (açıkçası ne işe yaradığını pek bilmediğim) bir sigorta yapıyormuş Tefal. "Ooo güzel" diyip garanti ve sigorta işlemleri için Tefal müşteri hizmetlerini aradım. "Hepsiburada.com ürünlerini bizden almadığı için ordan alınan ürünler sigorta ve garanti kapsamı dışında" dediler. İnanamadım, "Nasıl olur?" diye sorunca "Uygulamamız bu şekilde" dediler. Hemen hepsiburada.com'a girip ürün sayfasına baktım, 24 ay garantili yazıyordu.

Bunun üzerine önce Müşteri Hakları Derneği'ni aradım. Orayla yaptığım görüşmenin ardından Sanayi Bakanlığı web sitesini gezdim. İlgili kanunları okuduktan sonra da Bakanlığa telefon edip bu konuda yetkili birisi ile görüştüm. Sonuç olarak garantisiz satışın kesinlikle yapılamayacağını, ütünün bir sanayi ürünü olduğunu ve ithalatçı firmanın 24 ay garanti vermek zorunda olduğunu öğrendim. Ütü fiyatı belli bir limitin aşağısında olduğu için mahkemeye gitmeye gerek kalmadan Tüketici Hakem Heyeti'ne verilecek bir dilekçe ile sorunun çözülebilecegini söylediler. Çankaya'da oturduğum için Çankaya Kaymakamlığı'na gitmem yeterli oluyormuş.

Tam işten izin alıp dilekçe vermeye gidecektim ki, "dur şu Tefal'i bir daha arayayım" dedim. Müşteri hizmetlerinin yetkilisine durum vaziyeti izah ettikten sonra, "bakın ilgili kanunlar bunlar, orda yazanlar şunlar şunlar, bana garanti vermek zorundasınız. Ama hala hayır diyorsanız ben birazdan hukuki başvurumu yapıcam, siz yine garanti vereceksiniz ama sadece iş uzamış olucak" dedim. "Bir saniye bekler misiniz" diyip bana bir süre iğrenç bekleme müzikleri dinlettikten sonra "Efendim, müşteri memnuniyeti politikamız kapsamında sizin garantinizi ve sigortanızı hemen başlatıyoruz" dediler.

Sonuç olarak hepimiz haklarımızı bilmek ve yeri geldiğinde kavga gürültü etmeden, efendi efendi savunmak ve peşini bırakmamak zorundayız. Yoksa her an olmadık bir kazık yiyebiliriz.
 

Sample text

Sample Text

Sample Text

Kendi halinde, sıradan, hayatın koşturmacası içinde yuvarlanıp giden, çocuk ruhlu ve hiç büyümek istemeyen bir adam burada içini döküyor...