Pages

Ads 468x60px

06 Aralık 2006

House


House, Ankara'da en çok gittiğim ve sevdiğim bir mekandır (Orası hakkında da birşeyler yazmak istiyorum aslında ne zamandır, ilerde artık). Birkaç ay önce yine bu isimde medikal bir dizi olduğunu öğrendim arkadaşlardan, Dizimax'de gösteriliyormuş. Her ne kadar "yahu insanlar bıkmadı mı medikal dizilerden, yok ER, yok Grey's Anatomy (bunu izlemedim ama), yok Scrubs, nereye kadar?" dediysem de yine de ilk 4 bölümünü bulup şöyle bir bakayım dedim, malum insan merak ediyor ne de olsa. Pilot bölümü izleyince hoşuma gitti, devam etmeye karar verdim. Arka arkaya 4 bölüm izledim ve tadı damağımda kaldı. Dizide 2 şeye bayıldım, ilki jeneriği çünkü Massive Attack'dan Teardrop çalıyor, her seferinde kendimden geçiyorum. İkincisi ise Dr. Gregory House karakteri, yani bizim esas oğlanımız. Adam direk role-model'ım oldu. Bu kadar süper bir karakter başka hiçbir dizide yok arkadaş. Şu anda 3. sezon yayınlanıyor, ben daha ilk sezonun ortalarına geldim anca. Yavaş yavaş izliyorum, tadını çıkara çıkara. Bu arada dizideki bütün tıbbi muhabbetlerin gerçek olduğunu da sözlerime ekleyeyim. ("Sözlerime eklemek" lafını kullandığım için ayrıca mutluyum) Yarın öbürgün ciddi bir hastalığım olursa beni Dr. Gregory House'a emanet ediniz.

Hani White&Nerdy hakkında yazmıştım ya bundan önce, o şarkı ile ilgili Wikipedia sayfasını okudum bugün, gözlerime inanamadım (Klişe laflara bayılıyorum). Klipte görünen herşeyin ayrıntısını yazmışlar, arkadaşları takdir ettim ve bir kez daha Wikipedia'ya aşık oldum. Seviyorum, girmeyin aramıza.

05 Aralık 2006

White & Nerdy

Eyvah eyvah... Az önce "White & Nerdy" videosunu izliyordum. "Eheheh pek bi keyifli olmuş" falan derken, 2 tane AD&D zarı yuvarlandı yerde. Bir 20'lik, bir de 8'lik. "olm AD&D'de bu iki zar hic beraber atılmaz ki, ahahah" derken bir anda o videonun başrolündeki adama aslında ne kadar benzediğimi farkettim. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Neyse artık...

"I'll ace any trivia quiz you bring on
I'm fluent in JavaScript as well as Klingon"

01 Aralık 2006

Slayer


Az önce youtube'da Viva La Bam izliyordum, Slayer varmış programda "ooooo" dedim, grup geldi, otobüsten iniyo "vay vay vay" dedim, bi de baktım Lombardo, "hö!?" dedim. Olm eleman geri dönmüş gruba lam, niye haber vermiyosunuz bana!

Akşama sınavı olan birisi neden youtube'da video izler, sonrasında da blog yazar, bunu da anlayabilmiş değilim...

13 Kasım 2006

Diziler


TV dizileri benim için kadınlar gibidir. Maalesef her ikisinde de beni sonsuza dek mutlu edecek bir tane çıkmadı. O yüzden başta ne kadar heyecanlanırsam heyecanlanayım, bir süre sonra dizilerden soğuyup izlemeyi bırakıyorum. Bu başlangıçlara tek istisna Nip-Tuck oldu herhalde. O diziye başta "oha bu ne olm! ahlaksızlık diz boyu, yuh! toplum nereye gidiyo, cık cık cık..." falan derken sonradan sevmeye ve izlemeye başladım. Şimdi isterseniz dizilerin benim açımdan son durumlarına hep beraber bir göz atalım: (istemezseniz de atıcam gerçi)

Lost: 3. sezonda senaryonun (bence) artık içinden çıkılmayacak şekilde rezil olmasından dolayı, artık izlemiyorum. Bundan sonra da toparlayabileceklerini pek sanmıyorum artık. Umarım beni utandırırlar ama zor. İzleyenlere sabır diliyorum. Ayrıca senaristleri kalın bi odunla kovalamak bu dizi ile ilgili en büyük hayalim.

Battlestar Galactica: İzlemeye devam ediyorum ancak üzülmeye başladım. Önceleri büyük bir heves ve heyecan duyarken, dizinin aşk-meşk ve ilahiyat konularına fazlaca dalması ile ben de yavaş yavaş her bölümün sonunda "pfffffffff, aman bee, bu ne beee!" demeye başladım. Muzo rating'leri açısından geleceği belirsiz bir dizi. Saylon hatun pek bi güzel.

Smallville: Gayet boş, lüzumsuz bir gençlik dizisi. Başladığında elbette bi heves baktık, "lam koca Superman olm, gençliğinde ne canlar yakmıştır, hey ki heyyy" falan derken bir de karşımızda ne görelim? Boş boş bakan, andaval, ezik bir genç Superman. Hayır komşu kızı da fıstık gibi ama bu herif hala mal gibi dolanıyo ortalarda. Gücüm yetse döverim de yetmez işte.

X-Files: Sadece geçen sezonu pek bi güzeldi. Onun dışındaki sezonlar (hele şu ara cnbce'de oynayan) beni bayıyo. Dün akşam yine "aha başlıyo, hop!" diye kendimi kanepeye atıp kucağıma çekirdek tabağını koymuştum ki 10 dk. sonra kendimi psp oynarken, 20. dk.'da ise dart atarken buldum. Mulder Scully'i götürdü mü, bu dizideki en büyük gizem o benim için...

Carnivale: Ya bu diziye pek bi sevgi ve şefkat besledim ama bi türlü oturup doğru düzgün izlemek kısmet olmadı. Belki ilerde artık. Gerçi yayından kalktı ve devamı da çekilmedi ama olsun. Deniycem bi gün.

4400: Reklamları ilk başladığında hop oturup hop kalktığım ama sonraları (ilk bölümlerini kaçırdığımdan da olabilir) bir türlü kendimi veremediğim dizi. Eskiden TRT1'de Pazar Konseri başlayınca televizyonu nasıl kapatıyorduysam (aman cümle kuramadım, olancakmıştı gibi oldu) bu dizi başladığında da kapatıyorum. (Aman siz Pazar Konseri izler miydiniiiz? Pardon, ben o kadar kültürlü olamadım hiçbir zaman.)

Ghost Whisperer: O kadar reklama karşı bu kadar patlak bir dizi çıkması beni şaşırttı mı? Dürüst olayım, birazcık. cnbce'ye söylendiğim nadir zamanları bu diziye borçluyuz. Evde bağıra bağıra "cbnceee, götümü yeee" (cover) diye şarkı söylemişliğim bile vardır bu dizinin ilk bölümünü izledikten sonra.

24: Ya lütfen. Bakın lütfen diyorum, bana 24 falan demeyin. İlk sezonun 23 bölümünü güzel güzel izleyip 24. bölümdeki saçmalıkları gören ve bu sayede o diziden nefret etmiş bir insanım. Hayır sevdiğim birkaç insan hala izliyor, anlayamıyorum kendilerini, üzülüyorum onlar için hatta. Ama yapabileceğim birşey yok maalesef...

Surface: 15 bölüm yayınlandıktan sonra biten, önümüzdeki günlerde izleyeceğim ve merak ettiğim bir dizi. Başının ve sonunun belli olması güzel tabe.

Threshold: Arkadaşlarla izlemeye başladık bi heves. Birkaç bölüm sonra "abi bıraksak mı" falan dedik, sonra "hadi başladık madem, bitirelim hepsini" diyip izledik. Yani bu kadar kötü bir başka dizi çekilebilir mi, inanın çok merak ediyorum. Çekilirse gidip öpüp tebrik edicem senaristleri. Hayır ilk bölüm falan iyiydi, sonradan çok feci patladı dizi. Neyse, bitti de kurtulduk. Ama son bölümleri izlemek hepimiz için tam bir işkenceydi.

Six Feet Under: Gayet kaliteli bulduğum ama bir türlü düzenli izleyemediğim dizi. Müziklerini pek bi severdim. Sıradışı bir aileydi bu cenazeciler, belki ilerde artık.

Nip-Tuck: Gerçekten çok ilginç bir dizi. Bazen ahlak anlayışımı ayaklar altına alsa da, ameliyat sahneleri midemi kaldırsa da, olaylar ve gelişmeler karşısında ağzım açık kalsa da yine de izlemeye devam ediyorum. Peki, itiraf ediyorum, seviyorum bu diziyi. Umarım bu sevgi devam eder. Garip işte... Seviyorum ulan!

Heroes: Son zamanlardaki favorim. Henüz 7 bölüm yayınlandı, gayet taze bir dizi yani. Şimdilik iyi gidiyo. Japon herifin hastasıyım. İzlerseniz, Eden diye bi kız var ki (Hintli'nin komşusu) aman aman, ona ayrı bi hastayım. Canım benim. Umarım ilerde konuyu batırıp rezil etmezler, hadi bakalım diyor ve herkese tavsiye ediyoruz. (Kıza yan bakmayın olm!)

Uf amma yazmışım, yeter bu kadar...

09 Kasım 2006

Tefal ve hepsiburada.com

Birkaç hafta önce bir sabah eski ütüm aniden çalışmamaya karar verdi. Zaten tabanı falan da artık pek iyi durumda olmadığından tamir ettirmektense yeni bir ütü almaya karar verdim. Ne alacağıma karar vermek için net'te biraz araştırma yaptım. Tefal almaya karar verdikten sonra bu markanın ürünlerinin hepsiburada.com'da bayilerden yaklaşık 20 YTL kadar daha ucuza satıldığını farkettim. Modele karar vermek için kullanıcı yorumlarını okudum, bir Tefal bayiisi ve Tefal müşteri hizmetleri ile telefonda görüşüp sorular sordum. Sonra modele de karar verip siparişi verdim.

1 haftadan biraz daha uzun süren beklemeden sonra ütü geldi. Kutuyu açtığımda kullanma kılavuzunun yanında bir de sigorta belgesi olduğunu gördüm. Garantinin yanında bir de (açıkçası ne işe yaradığını pek bilmediğim) bir sigorta yapıyormuş Tefal. "Ooo güzel" diyip garanti ve sigorta işlemleri için Tefal müşteri hizmetlerini aradım. "Hepsiburada.com ürünlerini bizden almadığı için ordan alınan ürünler sigorta ve garanti kapsamı dışında" dediler. İnanamadım, "Nasıl olur?" diye sorunca "Uygulamamız bu şekilde" dediler. Hemen hepsiburada.com'a girip ürün sayfasına baktım, 24 ay garantili yazıyordu.

Bunun üzerine önce Müşteri Hakları Derneği'ni aradım. Orayla yaptığım görüşmenin ardından Sanayi Bakanlığı web sitesini gezdim. İlgili kanunları okuduktan sonra da Bakanlığa telefon edip bu konuda yetkili birisi ile görüştüm. Sonuç olarak garantisiz satışın kesinlikle yapılamayacağını, ütünün bir sanayi ürünü olduğunu ve ithalatçı firmanın 24 ay garanti vermek zorunda olduğunu öğrendim. Ütü fiyatı belli bir limitin aşağısında olduğu için mahkemeye gitmeye gerek kalmadan Tüketici Hakem Heyeti'ne verilecek bir dilekçe ile sorunun çözülebilecegini söylediler. Çankaya'da oturduğum için Çankaya Kaymakamlığı'na gitmem yeterli oluyormuş.

Tam işten izin alıp dilekçe vermeye gidecektim ki, "dur şu Tefal'i bir daha arayayım" dedim. Müşteri hizmetlerinin yetkilisine durum vaziyeti izah ettikten sonra, "bakın ilgili kanunlar bunlar, orda yazanlar şunlar şunlar, bana garanti vermek zorundasınız. Ama hala hayır diyorsanız ben birazdan hukuki başvurumu yapıcam, siz yine garanti vereceksiniz ama sadece iş uzamış olucak" dedim. "Bir saniye bekler misiniz" diyip bana bir süre iğrenç bekleme müzikleri dinlettikten sonra "Efendim, müşteri memnuniyeti politikamız kapsamında sizin garantinizi ve sigortanızı hemen başlatıyoruz" dediler.

Sonuç olarak hepimiz haklarımızı bilmek ve yeri geldiğinde kavga gürültü etmeden, efendi efendi savunmak ve peşini bırakmamak zorundayız. Yoksa her an olmadık bir kazık yiyebiliriz.

27 Ekim 2006

seri katiller

Geçen hafta bütün ülkenin nefretini üzerlerine çeken 2 psikopat katilin cinayetleri haber olmaya başlayınca bilgisiz ve özenti medyamız hemen bu insanlara "seri katiller" demeye başladı. Hayır efendim, değiller. Bunlar sadece psikopat katiller. Bu kadar mı Amerika özentisi olunur, medya nerdeyse göbek atacak, "yaşasın, artık bizim de seri katillerimiz var diye. Neyse, "İnsanlık hazinesi" dedigim Wikipedia'da seri katillerin tanımını okuyabilirsiniz. Konu ile ilgilenir de bu kaynak yeterli gelmezse, seri katiller ve psikolojileri ile ilgili dilimizde yayınlanan birkaç kitap mevcut, onlara da danışabilirsiniz. (Ama okurken sinirlerinizin bozulacağı konusunda sizleri önceden uyarmam lazım)

Şu dandik blog'a bile birşeyler yazarken araştırmadan, okumadan yazmaya çekiniyorum. Bu adamlar nasıl milyonların okuduğu gazetelere böyle bilgisizce yazıyorlar anlamak mümkün değil. Bizim katillerin tanımı (bence) tam olarak burda. Ayrıca Wikipedia'da "serial killer", "spree killer" ve "mass murderer" tanımları arasındaki farkları da bulabilirsiniz.

19 Ekim 2006

Nezahat


2 yıl önce Bodrum'daki tatilde bu çiçeği ilk defa görmüş ve çok beğenmiştim, yukardaki fotoğrafı cep telefonumla o yüzden çektim. Bu seneki Kaş tatiline kadar da bir daha başka bir yerde kendisini göremedim. Bu yaz kaldığım otelin bahçesinde tekrar karşılaşınca otel sahibinden rica ettim ve çiçekten bir dal kaptım. Ankara'ya gelince sabah ilk işim hemen bir saksı ve toprak alıp Otel sahibinin tavsiyesi üzerine 4 yaprağı toprağa dikmek oldu. Elimde üzerinde sadece küçük 2-3 yaprak olan sap kaldı ve onu da atmak yerine dikeyim dedim. Aman ne iyi etmişim, aylar geçmesine rağmen o yapraklar ne boy verdi ne de çürüdü, öyle kendi hallerinde duruyorlar. Ancak sap yavaş da olsa gelişiyor, geçenlerde yeni yapraklar çıkmaya başladı (yaşasın!). Yeni dallar ise nerden ve ne şekilde çıkacak diye heyecanla bekliyorum. Adını bir türlü öğrenemediğim bu çiçeğe Nezahat ismini verdim. Hayatımda ilk defa bir çiçeğe böyle gözüm gibi bakıyorum. Başta annem olmak üzere beni tanıyanlar, çiçek bakma konusundaki hevessizliğimi ve beceriksizliğimi çok iyi bilirler. Ama bu çiçek fotoğraftaki gibi olduğu zaman gerçekten mutlu olacağım.

Bu çiçeğin adını bilen varsa lütfen yazsın, çok merak ediyorum. (Otelin sahibine sormadın mı demeyin, "Çöl Lalesi" dedi ama net'te bu isimle ilgili birşey yok. Yerel ismi olsa gerek.)

17 Ekim 2006

nobran ne demek?

nobran (sıfat)
Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan.
"Kadın, seni sevmiş de konuşuyor oğlum, öyle nobran olma." - S. F. Abasıyanık.
kaynak: Türk Dil Kurumu

13 Ekim 2006

Philosophiae Naturalis Principia Mathematica

Efendim uzunca bir aradan sonra tekrar bir blog yazısı ile birlikteyiz, sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarken Lost senaryosunu yazanlara ağzıma geleni söylüyorum.

Neden? Eski blog sitemi takip edenler bilir (bakınız sağ tarafta linki de mevcut), Lost'u ilk izlemeye basladığımda çok beğenmiş, heyecanlanmış ve hatta kudurmuş, herkeslere de tavsiye etmiştim. Birçok insana bu mikrobu bulaştırmanın hazzını yaşarken 2. sezon bitmişti. Bütün yaz boyuna 3. sezonun ilk bölümünün yayınlanacağı 4 Ekim'i heyecanla bekledim. 301'i izledikten sonra "allallaaa, nooluyo be!" dedim, 302'yi de dün akşam izledim ve artık kararımı vermiş bulunuyorum: Lost bir saçmalıklar yumağıdır arkadaş! Anlaşılan o ki, senaryoları sadece günü kurtarmak ve insanlara merak yaşatmak için yazıyorlar. Gelecek ile ilgili hiçbir planları yok çünkü geçmişte ortaya attıkları gizemlerin nerdeyse hiçbirini çöz(e)mediler. Bu saatten sonra olan bitenleri akla ve mantığa uygun bir biçimde toparlamaları ise bence nerdeyse imkansız. Yine de izlemeye devam edeceğim ama eskisi kadar heyecanlı değilim Lost konusunda. Hatta kızgınım bile diyebiliriz. Umarım ilerki bölüm ve sezonlarda beni haksız çıkarmayı başarabilirler.

Dün Orhan Pamuk 2006 Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı. Bu konuda sadece "Orhan Pamuk'a bırak nobeli, günahımı vermem" diyorum, başka da yorum yapmıyorum. Ayrıca o ödül benim gönlümde her zaman koca çınar Yaşar Kemal'in hakkı olarak kalacaktır.

Dünyayı ele geçirme planımı nasıl başlatacağımı düşünüp bir türlü aklıma bir yol gelmezken komşularım gecen Cuma apartman yöneticiliğini bana kakalayarak imdada yetiştiler. Kendilerine buradan teşekkür etmek istiyorum. Önce Seda Apartmanı, sonra dünya benim olacak!

Google YouTube'u 1.6 milyar dolara satın almış. YouTube'un 2005 Şubat ayında kurulduğunu düşünürsek demek ki hala web 2.0 dahilinde akıl edilip para kazandıracak fikirler var. Yahu biri de benim aklıma gelsin be!



"I like you, do you like me?"
- Borat talks to a man who is demonstrating carpentry techniques from the 19th centuary.

06 Ekim 2006

Takımını kur, eğlenceye katıl


7. Ankara Dart Ligleri Ekim sonunda başlıyor. Takımınızı kurup aylar sürecek bu eğlenceye katılmak için çok az zamanınız kaldı. Legolas++ Sayı Takımı olarak bu sene büyük ihtimalle Golden'dan 1. Lig takımı olarak mücadele edeceğiz. Kriket ligine katılmıyoruz. Kadromuzu milli takımdan bir oyuncu ile güçlendirdik ve lige hazırlık çalışmalarına birkaç hafta önce hem bireysel hem de takım halinde başladık. Keyifli bir sezon bizi bekliyor...

Afişde yukardan 4. fotoğraf bizim takım.
Dart güzel bir spor...


Takımımızın Logosu


Legolas++'ın has elemanları: Eski Kaptan Oktay, bendeniz ve şimdiki Kaptan Doğu.
(aman da gömleklerimiz pek cici)

26 Eylül 2006

1983

Şu aralar 3 reklamdaki detaya bayılıyorum. Zaten pek zapping (yok mu bunun Türkçe'si?) alışkanlığım yoktur, o yüzden reklamları izlerim. Ama bugünlerde aşağıda yazacağım reklamları özellikle bekliyorum:

3 numara: Harby adındaki çikolata reklamı. Hani öğrenci tahtada sözlü olmaktadır ve hocası "evladım neden çalışmadın?" diye sorar ya. Eski bir reklam gerçi ve şu aralar kısaltılmış halini veriyorlar (uzun hali elbette daha güzel). İşte bu reklamda çocuk soruya konsantre olmuşken hocası seslenince verdiği tepkiye ve o sıradaki bakışlarına bayılıyorum.

2 numara: Kekstra reklamı. Hani Gürbüz denen kabadayı çocuk okul birincisi kızın kekstra'sını almaya kalkar da kız bunu kandırır ya, tam ondan sonra Gürbüz boynu eğik uzaklaşırken diğer öğrenciler çok garip bir şekilde sınıfın içinde elele tutuşup halayımsı garip bir dans yapıyorlar. İnanılmaz, daha önce dikkat etmediyseniz mutlaka izleyin. Her seferinde ağzım açık kalıyor.

1 numara: Evet geldik listemizin 1 numarasına. Genç Turkcell reklamındaki hatun. Hani çocuk "I Love You" diye tshirt giyiyormuş ya sürekli, hah o işte. O reklamda, kızın kapıyı ikinci açışında (üzerinde kırmızı bir elbise varken) çocuğu süzerkenki mimikleri ve bakışları tek kelime ile muhteşem! Her izlediğimde suratıma istemsiz bir sırıtma yayılıyor nedense. Bilemiyorum. Hoşuma geliyor işte. Hastasıyım!

Reklam faslını geçtikten sonra bir filmden bahsetmek istiyorum: 300. Dünya alemin hastası olduğu youtube.com adresinde 300 diye aratıp fragmanını izleyebilirsiniz. Yüzüklerin Efendisi üçlemesi bittiğinden beri bir filmi heyecanla beklemiyordum. Şimdi "gel Mart 2007 geeeel" diyorum. Bu arada filmin müzikleri ayrı bi güzel, film müzikleri albümü daha önce çıkar, hemen edinmek lazım.

Geçen sene Arjantin Cad., Kuveyt Cad. ve ODTÜ'de 3 kere köpek sürülerinin saldırısına uğradığım için bu sene kış gelmeden bir köpek kovucu alayım dedim. Geçen hafta İnternet'ten aldım ve sipariş işlemi bittikten dakikalar sonra msn'de bir arkadaşımın önceki akşam Karyağdı Sok.'da saldırıya uğrayıp kuduz aşısı olmaya başladığını öğrendim. Ben de artık aleti sürekli çantamda taşımaya başladım. Cuma akşam Meneviş'in üst tarafında eve doğru yürürken karşıma bir sürü çıktı. Cihazı çantamdan çıkarıp sakin sakin giderken bir yandan da "umarım işe yarıyordur" diye düşünüyordum. İyice yaklaşıp bunları etrafımda bana pis pis bakarken görünce üzerlerine doğrultup yarım saniye kadar düğmesine bastım. Krynn'de bir tarlada çalışan köylüler karşılarında bir kırmızı ejderha gördüklerinde nasıl birbirlerini ezerek kaçışırlarsa aynı o şekilde kaçtılar. Ben de zafer kazanan bir şövalye edasıyla atımın üzerinde göğsümü gererek ve halkımı selamlayarak şatoma doğru yoluma devam ettim...

Son olarak bir haber, daha ikinci günün gecesi Konur Sok.'da bira içen bir çift ramazanın ilk dayağını yemiş. "Hoşgeldin Mübarek Ramazan!" diyoruz.


Bundan 23 yıl önce bugün, 26 Eylül 1983 tarihinde bir SSCB generali sayesinde küresel bir nükleer savaşın eşiğinden döndüğümüzü biliyor muydunuz?

19 Eylül 2006

güzel bir musiki haberi



Sevdiğimiz, takdir ettiğimiz, özellikle hemen hemen her FRP severin hayran olduğu Alman grubu Blind Guardian, yıllar süren suskunluğun ardından yeni bir albüm ile nihayet karşımızda. Hobaaaaa! Sabah sabah bu güzel haberi bana vererek günümü şenlendiren canım kardeşime, Blind Guardian'a, kapağı çizen müthiş şahsiyete, kapıcımız Aziz Abi'ye, Gençlerbirliği Yönetim Kurulu'na ve Arnavut Ciğercisi Naci'ye huzurlarınızda teşekkürü bir borç bilirim.

18 Eylül 2006

Şerefsiz Saylonlar!

Bu sezon cnbce'de yeni başlayan dizilere şöyle bir bakayım dedim. Ghost Whisperer vasat geldi, vakit kaybı, izlemeye değmez. Family Guy, eh işte. Ardı ardına bir dolu absürd espri, bir yerden sonra bayabilir. Yine de boş vakit varsa izlenebilir.

Ancaaaak, bu sezon bir dizi başladı ki, yorum olarak sadece "vay ki vay, hey ki heeey" diyebiliyoruz: Battlestar Galactica. Dün ilk bölümü vardı ve 2 saat sürdü, televizyonun başına çakıldım kaldım resmen. İlk iki bölüm böyle uzun ve kaliteli olacak, umarım normal dizi halinde de aynı kalitede devam eder. Düzgün bilimkurgu dizisine hasret kaldığımızdan mıdır, yoksa hakikaten süper mi yapmışlar bilmiyorum ama çok keyif aldım. şiddetle tavsiye ediyorum. Yalnız o Starbuck denen hatun karaktere sinir oldum, allah kocasına sabır versin. Gerçi kim evlenir onunla, evde kalmış zaten. Kızını dövmeyen dizini döver diye boşuna dememişler...

Demek ki neymiş, bu sezon Lost ile beraber Battlestar Galactica da izliyormuşuz. Arada da vakit olursa X-Files ama o yeni karaktere alışamadığımdan diziden soğudum sanki bir miktar.

Benim evin oraların trafiği artık hepten arap saçına döndü. Şili Meydanı, Amerikan Büyükelçiliği'nin orası, Kuğulunun yan tarafı, Cinnah falan bi dolu yer kapalı. Güvenlik'in tamamı tek yön ve Yeşilyurt'un bir kısmı ters tarafa tek yön oldu. Artık ben bile nerden girip nerden çıkılır şaşırıyorum, o tarafa ilk kez yolu düşen olursa allah sabır versin. Bi girdi mi çıkamaz valla. Taksiye binmek de çözüm değil, dağları taşları dolanıyor iki adımlık yere gidebilmek için. O yüzden artık bol bol yürüyorum heryere. Emin Çölaşan bu Pazar çok güzel yazmış Ankara'da olan biteni, okuyun derim.

Son zamanlarda birkaç PSP oyununu deneme fırsatım oldu. LocoRoco gerçekten çok ilginç ve eğlenceli bir oyunmuş. Tek kötü tarafı fazla basit olması, kolayca bitirilebiliyor. Everybody's Golf de güzel bir oyun, nicedir ilk defa aletin şarjını bitirecek kadar oynadım bir oyunu. Nascar 07 hayal kırıklığı oldu maalesef. Sonbaharda bir dolu oyun çıkacak, derslerden vakit kaldıkça oynarım artık.

Ama bu Saylonlar cidden şerefsiz ya. Alıcan çekici, girişicen alayına. Bak yine sinirlendim şimdi...

13 Eylül 2006

Bugün Muzo için ne yaptın?

Pek yazamıyorum şu aralar. Bunun sebebi eski bir sevgiliye tekrar ama bu sefer sırılsıklam aşık olmam. Evet, PSP (firmware 1.50) ile tekrar beraberiz ve bundan sonra da ayrılmaya niyetimiz yok. Muhteşem bir birliktelik yaşıyoruz, günün her saati sarmaş dolaş geziyoruz. O yüzden başka şeylere pek vakit ayırmak istemiyorum, en azından şu aralar. Aşkımız ile ilgili gelişmeler için bu web sitesini takip edebilirsiniz.

Geçen hafta pek eğlenceli ve şaşırtıcı geçti. Özellikle haftanın 3 dumurunu kayıt altına almak istiyorum:
3 numara: Ben apartmandan çıkarken "Bir arkadaşıma çok benziyorsunuz" diye gelen adam.
2 numara: Güzel bir arabanın içindeki güzel bir hatunun bangır bangır elektro sazlı Ankara havaları dinlemesi. (Polatlı diyarları)
1 numara: Otobüsteki palyaço. (Bu hakikaten süperdi işte)

Ayrıca geçen haftanın şarkısını da yazalım:
Turkcell-im geldi, sıkıntı bitti (anonim)

Haftanın Sorusu:
PSP aşağıdaki emulasyonlardan hangilerini çalıştırabilmektedir?
Amiga 500, Amstrad CPC, Apple II, Atari, BBC Micro computer, Capcom Play System 1, Capcom Play System 2, Chip 8, ColecoVision, Commodore 64, Gameboy & Gameboy Color, Gameboy Advance, HitBit, HP48, Intellivision, Macintosh, MAME, MGT Sam Coupé, MSX, Neo Geo, Nintendo 64, Nintendo NES, Odyssey, PC-9801, PlayStation, ScummVM, Sega Gamegear & Master System, Sega Genesis Megadrive, Super Nintendo SNES, TI-92, Turbo Grafx 16 & PC Engine, Vectrex, Wonderswan, X86, ZX Spectrum

Cevap: Hepsi.

Haftanın oyunu: LocoRoco
Haftanın dizisi: Family Guy
Haftanın Muzosu: Ben

05 Eylül 2006

ordaydık ve şimdi burdayız

3 haftalık tatil bitti ve geri geldim. Tatillerin her zaman bir iyi bir kötü ortak noktası olur. İyi taraf, tatiller her zaman güzel geçer. Kötü taraf, tatiller eninde sonunda biter.

Şimdi bir başka güzel haberle devam edelim. Hani eski blog sitemde çocukluğumuzun çizgi filmlerinin anlatıldığı bir web sitesinden bahsetmiştim de hepimiz hastası olmuştuk ya. Hah, evet. Şimdi de yaşıtlarımızla sohbetlerde "olm hani bi dizi vardı..." diye başlayıp uzadıkça uzayan eski tv dizileri konusu ile ilgili bir sayfa yapmışlar. Mutlaka görmeniz lazım, şahsen gayet başarılı buldum.

PSP için 2.71->1.50 downgrader nihayet çıktı. Hadi gözümüz aydın. Cumartesi günü bir miktar stresli de olsa işlemi başarı ile gerçekleştirip homebrew ortamlarına geri döndüm. PSP ile ilgili birkaç güzel haber daha var; gps ve kamera yakında çıkıyor, bu kesinleşti. Ağustos ile yılbaşı arasında yaklaşık 200 yeni oyun çıkıyor. Ayrıca Ekim ayında çıkması beklenen yeni firmware ile PS1 emulatörü de geliyor. Artık bütün PS1 oyunlarını PSP'de oynayabileceğiz. Yılbaşından önce de aletin US satış fiyatının $150 civarına inmesi bekleniyormuş. Seviyorum ben bu aleti yaaa...

23 Ağustos 2006

simitçi

Her zaman simitçilere özenen bir insan oldum. Fırından bi çıkıyosun, bağıra çağıra istediğin gibi sokaklarda geziyosun. Süper! Sabahtan akşama kadar bağırarak dolaşan bir insanda stres kalır mı hiç? Şahsen kendimde böyle bir hak göremiyorum; ben bağıra bağıra dolaşsam kesin polis çağırırlar.

Mesela şimdi çıkıp "bugünkü blog yazım istediğim gibi olmadııeeeaaaağğğğ!" diye avaz avaz bağırmayı isterdim...

17 Ağustos 2006

şehrimize sahip çıkalım


Ankara'yı bir yap-boz'a çeviren biricik belediye başkanımız, yıllardır içinde kaldığı üzere Kuğulu Park'ı ne yaptıysa bir türlü ortadan kaldıramadı. Şimdi ucundan azıcık kırpmak suretiyle o bölgeye bir alt geçit yapmaya çalışıyor. Ankaralılar olarak buna izin vermemek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Dün akşam Kuğulu Park'daydık, bu akşam da gideceğiz. Gerekirse yarın da, öteki gün de. Vatandaşlarla beraber Çankaya Belediyesi'nin iş makinaları ve kamyonları da kesilecek ağaçların olduğu yerde kesimi engellemek için nöbet tutuyor. Herkesi bekleriz. Bu arada konu ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı çıktığını da ekleyeyim.

Eski şehrimi ve logosunu çok özledim. Ankara bir daha kolay kolay eski haline dönmez herhalde artık. Çok yazık oldu bu şehre.

Bu arada altı üstü altı avro yüzünden tatilimin ilk 3 gününü 36 derece sıcak altında sağa sola koşturmakla geçirmemi sağlayan gümrük mevzuatına huzurlarınızda en içten saygılarımı sunmak istiyorum.

11 Ağustos 2006

sıkı tutunun

g force'u herkes biliyordur diye farzederek sözlerime başlarken bir yandan da tatilime saatlar kalmasının mutluluğunu yaşıyorum. Birkaç hafta önce Haliç'deki Red Bull Air Race'de 8-9 g yiyen pilotların ağzının burnunun ne şekle girdiğini izlemiştik. Çok eski bir belgeselde, savaş pilotlarının 9 g'ye dayanacak şekilde eğitildiklerini ve bunun için de su dolu bazı özel kıyafetler kullandıklarını izlemiştim.

Bugün wikipedia'da -ki artık o siteyi bir insanlık hazinesi olarak görüyorum- birşeyler araştırırken yine dolu şey okudum. Bunları yazma sebebim de yine orda okuduğum, şimdiye kadar bir insanın maruz kaldığı ve ölmediği en yüksek g'nin kaç olduğunu öğrenince yaşadığım şaşkınlık.

1977 yılında, David Purley isimli bir F1 pilotu İngiltere GP'sinin hazırlık turlarında gazı sıkışıp tam gaz duvara çarptığında bu rekoru kırmış. Saatte 173 km'den 0'a inmesi 66 cm'lik bir mesafede gerçekleşince tam olarak 179.8 g'ye maruz kalmış ve ölmemiş. (evet, yazım hatası yok. yüz yetmiş dokuz nokta sekiz g)

wikipedia'yı çok seviyorum...

09 Ağustos 2006

süper kahraman

Hep bir süper kahraman olmayı istemiştim. Etrafta radyoaktif örümcekler pek kolay bulunmadığından ve benim tek doğal süper yeteneğim aşırı terlemem olduğundan ki bunun kötülerle mücadelede pek bir işe yaramayacağını anlamam çok uzun sürmedi, hayatıma normal bir insan olarak devam etmem gerekti. Ta ki bugüne kadar! Evet, ümitler bir web sayfası ile tekrar yeşermeye başladı. Kötülerle mücadele için sadece $200.000 bulmam yeterli. Sonrasında elbette bir kostüm tasarlamak ve dikmek falan gerekecek ama olsun, onlar işin zevkli kısmı. Savulun kötüler, banka kredisi ile süper kahraman olup geliyorum!

08 Ağustos 2006

nektarin

Nektarin denen, insanların yere göğe sığdıramadığı şey aslında "şeftali mi olsam yoksa erik mi? aslında kayısı olmak da fena fikir değil" diyen, arada kararsız kalmış, ne idüğü belirsiz, kişiliksiz ve şerefsiz bir meyvedir. Kendisine zerre kadar saygı duymam.

04 Ağustos 2006

yetişin komşular

2006 Fransa Bisiklet Turu'nu kazanan Floyd Landis'in ilk doping testi pozitif çıkmış. B numunesinin sonucu heyecanla bekleniyor. Bu spor camiasında babana bile güvenmeyeceksin arkadaş, ayıp artık yahu...

Allahtan dart oynarken doping sorun olmuyo.

Red Baron

Flyboys gazı ile dün akşam birkaç saat Red Baron oynadım. Aman nasıl özlemişim anlatamam. Bir OpenGL emulatoru bulduğum için eski woodoo2 ekran kartına da ihtiyacım kalmadı, süper oldu. Yalnız biraz hamlamışım, haftasonu dehşet sıcak olacağı için evden çıkmayıp bol bol uçarım artık. Öyle kaptırıyorum ki bazen, pilot G yerken ben de nefesimi tutup kendimi kasıyorum.

Hala şöyle keyfime göre bir template bulamadım burası için. Uğraşmaya çok vaktim de olmadı açıkcası. Önümüzdeki haftadan sonra uzuuun bir tatile çıkmayı planlıyorum, o tatilin çoğu evde yatarak geçeceği için buraya birşeyler yapmak için bolca vaktim olacak. Ayrıca okunacak kitaplar, izlenecek filmler de sıralarını bekliyorlar. Ve elbette bol bol dart antrenmanı. Bu sene lige yine katılıyoruz, ancak takım henüz şekillenmedi. Bakalım neler olacak.

Zaman öyle hızlı değişiyor ki, beraberinde alışkanlıklar, oyunlar ve jargonlar da değişip kendilerini şekillendiriyorlar. Aşağıdaki yazıyı bir forumda okudum, noktasına virgülüne dokunmadan buraya koyuyorum:

"Geçen Abyss Blessing aldım 300m'e. Kullandım. +7 chittin bow'u +8 yaparken yaktım. chittin shell aldım dupe çıktı kayboldu. Sonra roll back oldu. Abyss Blessing'in parası geri geldi experience'lar hala duruyor :) chittin bow geri geldi 25 gold bar'a sattım :) chittin shell malum.. kingle tanışmışlığımız var, söyledim, bana o dupe satan adamın ismini geçti yukardan şimdi ne chittinler ne erenionlar var 10milyona satamıyor :) "

Genel olarak anladığım kadarıyla oyunda birisi bu elemana sahte bir şey satmış. Bu eleman durumu farkedince de adamı afişe etmişler, kimse alışveriş yapmıyormuş. Ancak bu kadarcık şeyi anlayabilmek için yazıyı 5-6 kere okumam gerekti. Yazı İngilizce mi Türkçe mi o da belli değil. Okurken ağzım açık kaldı valla.

Rocky ölmemiş, yılbaşında yeni film geliyor! Bugün kardeşim gönderdi trailer'ını, "allallaaaaa" dedim ama yine de film gelince izlerim herhalde.

Hala bu yazılara resim koyamadım bi türlü. Ben bu kadar beceriksiz bi adam değildim, ne oldu bana???

03 Ağustos 2006

flyboys

Hep 1. Dünya Savaşı'nda hava çatışmalarını konu alan bir film olsun isterdim. Nihayet dualarım kabul oldu, sonbaharda Flyboys geliyormuş. Trailer'ını izledim, benim için gayet tatminkar görünüyor. Film kötü bile olsa yine de dvd'sini alırım, sırf trailer'daki birkaç sahne için bile değer. Dvd diyince, dün alışveriş işini biraz abartmışım, eve 14 tane dvd ile geldim. Ne ara izleyeceksem artık...

Ama birini hemen izledim; Alive. Daha önce de tv'de birkaç kez izlemiştim. Seviyorum bu tür filmleri ya. Konunun gerçek olması da filmi daha ilginç kılıyor.

Haftasonu için 38 derece falan demiştim ya, 40 küsür olacakmış. Bu senenin en sıcak haftasonu geliyor. Arkadaşlarla Kapadokya planımız vardı ama açıkcası o sıcakta gençlere ayak uyduramayabilirim diye gitmemeyi düşünüyorum.

Çok fena Red Barok 3D damarım kabardı, bana acele bir woodoo2 ekran kartı lazım, ufff...

02 Ağustos 2006

sıcak

Bu ay DVD+ dergisi orjinal Evil Dead dvd'si veriyormuş! Gerçi ben Evil Dead II'yi daha çok severim ama olsun. Evde bu serinin 7-8 tane dvd'si varmış, kime ne? Hemen bir DVD+ dergisi alınacak!

Haftasonu Ankara'da sıcaklık 38-39 derece olacakmış. Bunun gölgede ölçülecek sıcaklık olduğunu düşünürsek sadece "oha!" diyebiliyoruz. Daha başka şeyler de denebilir ama adab-ı muaşeret kurallarına ayıkırı olur.

Bu yan taraftaki linkler nerden edit ediliyordu yaw... Of unutmuşum burdaki herşeyi, biraz kurcalayayım hele...


ROB: Yeah, yeah, I know. But say Ihadn't seen it and I said to you,"I haven't seen Evil Dead II yet,"what would you think?
BARRY: I'd think you were a cinematicidiot. And I'd feel sorry for you.
(bunu eski blog'da yazmıştım ama şimdi yeri geldi, tekrar yazıyorum)

tebdili mekanda ferahlık vardır

Eski blog sitemden (http://spaces.msn.com/muzafferb) buraya taşındım. Ordaki yazıları ilerde bir şekilde buraya almaya çalışacağım. Aslında burayı açalı bir seneden fazla olmuş ama hiç kullanmıyordum. Eşşek kafam.

Şu anda burası yeni taşınılan bir ev gibi dağınık ve düzensiz. İlk fırsatta ortalığı toplarım.

Şimdi çok yazasım yok ama aklımdayken şu haberi vereyim; cnbce'de çocukluğumuzun dizisi Battlestar Galactica tekrar başlıyormuş. Çok sevindim bu habere. Ayrıca Family Guy isimli çizgi dizi de bundan sonra aynı kanalda gösterilecekmiş. Yaşasın.
 

Sample text

Sample Text

Sample Text

Kendi halinde, sıradan, hayatın koşturmacası içinde yuvarlanıp giden, çocuk ruhlu ve hiç büyümek istemeyen bir adam burada içini döküyor...