Pages

Ads 468x60px

30 Mart 2007

25.6 Tb/s!


Bugün veri aktarımı ile ilgili yeni bir rekor haberi okudum. Türkiye'nin internet çıkışının 128 Kb/s oldugu günleri çok iyi hatırladığımdan bu rekora izninizle "oha ohaaa!" demek istiyorum. Önceki rekor olan 14 Tb/s, Alcatel-Lucent'in Amerika ve Fransa'daki araştırmacılarının ortak yürüttükleri bir proje ile tarihe gömüldü. Yeni rekor tek bir fiberoptik kablo üzerinden 25.6 Tb/s transfer hızı! Yani saniyede 25.6 Terabit. Bu size hala çok anlamlı gelmediyse şu şekilde izah edeyim, bu hızla 1 saniye içinde bir bilgisayardan diğerine 600 adet DVD içeriğini aktarabilirsiniz. Elbette bilgisayarınızdaki donanımların bu hıza yetişebildiğini düşünürsek.

Bir diğer haber ise bugün gordüğüm ve Nisan ayında piyasaya çıkacak bir elektronik musiki cihazı. Aslında yaptığı iş çok basit ama zekice. Analog radyo sinyalini alıp dijital olarak işleyip size şarkılarınızda ve mix'lerinizde kullanabileceğiniz efektler hazırlıyor. Fiyatı profesyonel olamayan birisi için biraz yüksek ama şu aleti alıp oynamayı çok isterdim.

Son olarak süper bir ürün daha; buzdan shot bardağı. Bir fikir ne kadar basitse o kadar çarpıcı oluyor genelde. Haliyle bu fikrin de hastası oldum ve elbette neden benim aklıma daha önce gelmedi diye kıskandım.

Gadget haberleri ile ilgili siteleri ve blog'ları gezdikçe hergün böyle n tane şey görüyor insan. Hepsinin ayrı ayrı hastasıyız.

16 Mart 2007

Tarihte bugün

16 Mart 1968'de Amerikalı bir birlik, Vietnam'ın My Lai köyünde çoğu yaşlı, kadın, çocuk ve bebek olan yüzlerce sivili öldürdü. Kesin sayı bilinmemekle birlikte, ölenler için dikilen anıtta 504 isim yer almaktadır. Olay tarihe My Lai Katliamı olarak geçti.

Geometry Wars

Kaç yılıydı hatırlamıyorum, 1986 falan olması lazım herhalde, Orta 1'deyken ilk bilgisayarım Sinclair ZX Spectrum+ alınmıştı. Tabi ben bir heyecan oyunlara ve Basic ile programlamaya girişmiştim. Programlama işi sonradan ekmek kapım oldu ve oyunlar kendimi bildim bileli beni eğlendirmeye devam etti.

Tetris çıktığı zaman TRT'de haber olduğunu hatırlayacak kadar eski oyuncuyum anlayacağınız. Her türlü oyun elimden geçti, yeni ve yaratıcı oyunlar her zaman beni heyecanlandırdı. Real Time Strategy ve First Person Shooter gibi sonradan ana akım olacak türlerin doğuşuna şahit oldum (bilen var mı bakalım, bu iki türün ilk oyunları nedir?). Eğlenceli zamanlardı ancak oyun sektörünün "iyi oyun" anlayışının zamanla yaratıcılıktan grafik kalitesine gidişini gördükçe de üzüldüm.

Ancak, şu aralar xbox360'da oynadığım, yukarda screenshot'ını gördüğünüz Geometry Wars kadar zor bir oyun hayatımda görmedim. Oyunu ilk açtığımda 30 saniye kadar hayatta kalabildim ve 4 dakikalık demo süresini bitirmem haftalar aldı. Kendi kendime söz vermiştim, "demosunu bitirmeyi becerebilirsem bu oyunu satın alacağım" diye, nihayet bitirip aldım. Fakat hala rezil oynuyorum, insanların YouTube'da oyunla ilgili videolarını görünce şaşırıyorum, nasıl o skorları yapabiliyorlar diye.

İki ihtimal var, ya yaşlanıyorum ve reflekslerim yavaşlıyor, ya da bu oyun gerçekten çok zor.
Evet evet, oyun çoook zor.


Şimdiye kadar yapılan en pahalı oyunun 70.000.000 dolara malolduğunu biliyor muydunuz?

09 Mart 2007

Kişisel gelişim

Muzo says:
Acu
acu says:
hmm?
Muzo says:
insanın uzun saçlı bi abisi olması nasıl bi duyguydu?
acu says:
süferdi çünküm seninle saçlarımızı ahenkle dans ettirebiliyorduk
acu says:
niye sordun? gene mi uzuyorlar?
Muzo says:
ehem, korkarım evet
acu says:
euhe

06 Mart 2007

Sis


80'lerin ortası olması lazım çünkü çok küçüktüm. Annem ve babam kitap sevgisini daha okumayı yeni öğrendiğim zamanlarda bana aşıladığı için o yaşlarda bile kitaplar benim için çok önemliydi. Bir gün babamla birlikte bir pazar yerinde dolanıyorduk, hayal meyal hatırlıyorum, daha çok bit pazarı tadında bir mekandı. Satıcılar malları yerlere saçmış, herkes birbirinden alakasız şeyler satıyordu. Yerdeki bir tezgahta artık parça pinçik olmuş, nerdeyse sayfaları dağılmak üzere olan bir kitap gördüm ve babama almak istediğimi söyledim. Kitabı eve getirdikten sonra hemen tamirata başladım ve mümkün olduğunca derli toplu bir hale getirdikten sonra okumaya koyuldum. Kitap Stephen King'in "O" adlı romanıydı ve King'le işte bu şekilde tanıştım. Sonraki yıllarda da bütün kitaplarını okudum.

Elbette hepsi birbirinden güzeldi ama çoğunlukla kısa hikayelerini biraz daha fazla severdim. Bunlardan Sis (Mist) okurken çok keyif aldığım, bittiğinde beni hayal dünyamda gezintilere çıkaran harika bir hikayeydi. Az önce filminin çekildiğini ve bu sene gösterime gireceğini öğrenince bu anılarım canlandı işte.

Ancak King kitapları aslında sadece eğlenceden ibarettir. Beni en çok etkileyen, hatta belki de hayatımı değiştiren başka bir yazardır ve kendisiyle ilgili en kısa zamanda birşeyler yazacağım.

Neyzen Tevfik

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz

05 Mart 2007

Die Hard


"300" ayın 16'sında geliyormuş. Özellikle 2. trailer'dan ve Xbox Live Marketplace'deki kliplerden sonra yerimde duramaz oldum (Bu arada geçenlerde arkadaşlarla adam asmaca oynarken "300"ü sordum, kavga çıktı). Gerçi film 9'unda US'de gösterime giriyor ama olsun. Bizim kuşak ve daha büyükler eskiden filmlerin ne kadar geç geldiğini hatırlar herhalde. Bir de o zamanlar filmler önce İstanbul'da oynar, birkaç hafta sonra Ankara'ya gelirdi. Biz de gazetelerden İstanbul'daki sinemalara bakar, ne gelecekmiş o şekilde öğrenirdik. Hey gidi günler...

Ama bugünün asıl güzel haberi, en sevdiğim action serisi olan Die Hard'ın yeni bölümünün trailer'ını şans eseri görmem oldu. Filmin adı Live Free or Die Hard olunca önce bi "acaba?" dedim. Sonra izlerken Bruce Abi'yi görünce pek bi sevindim. Heyecanla bekliyoruz.

Merak ettiğim diğer filmler ise; Host, Next, Astronaut Farmer ve Bee. Özellikle Bee'nin her iki trailer'ı da çok komik, Jerry Seinfeld'i zaten ezelden beri sever ve takdir ederiz.

Ha bir de, son yılların en geyik filmi ödülüne namzet bir film var, trailer'ını izlerken suratımın aldığı şekilleri çok merak ediyorum, keşke kendimi kameraya çekip sonradan izleyebilseydim. Aklıma "Üşütük Popolar" (bu çeviriyi yapanı her zaman kahkahalar ile anmışızdır arkadaşlar arasında) geldi nedense.

Yahu "türlü türlü" diye bişey var, şarkı falan olsa gerek. Benim başlıkta "selvi boyum, türlü türlü huyum" yazıyor ya, Google'dan bi dolu insan geliyor buraya "türlü türlü" ararken. Merak ettim nedir acaba bu...


Oblivion'da 65 saat bitti, daha oyun bitmedi, 100+ garanti, toplamda kaç saat olacak bakalım.
 

Sample text

Sample Text

Sample Text

Kendi halinde, sıradan, hayatın koşturmacası içinde yuvarlanıp giden, çocuk ruhlu ve hiç büyümek istemeyen bir adam burada içini döküyor...